Renk Sınıflandırmaları, Yanlış ve Modası Geçmiş Bir Genellemeye mi Dönüştü?

Renklerin insanlara olan etkisi tamamen kişisel ve kültüreldir, kimine mutluluk ve huzur veren bir renk bir başkası için rahatsız edici olabilir. Araştırmalar kişisel tercihlerin, deneyimlerin, yetiştirilme tarzlarının, kültürel farklılıkların, bireysel renklerin üzerimizdeki etkisini gösteriyor. 

Geleneksel tavırda 

Sarı: Sıcak mutlu samimi, 

Turuncu: Arkadaş canlısı, sıcak, kendinden emin, 

Kırmızı: Genç, dinamik, 

Mor: Bilge, hayal gücü yüksek, manevi, 

Mavi: Güç ve güven, 

Yeşil: Sağlık ve büyüme, huzur, 

Gri: Sakin, sessiz.  

Örneğin, yeşil genelde gıda ve sağlığı çağrıştırsa da bazı bankalar tarafından kullanılır ve şans ile birlikte kolaylığı temsil eder. Güven simgesi olarak görülen mavi renk, sinemada hüzün ve matem rengidir. Fast food markaları tarafından çokça kullanılan kırmızı renk aynı zamanda şehvet ve bazen korkuyu da temsil edebilir. Bu durum tamamen renklerin nerede, nasıl ve diğer renklerle beraber kullanıldığına bağlı olarak her kişide farklı etkiler yaratabilir.

Renklere anlam veren bir diğer unsur da güçlü markalar ve pazarlanma taktikleridir.

Pembe 

Doğada renklerin cinsiyeti yoktur, hatta bizlerin tam tersine erkek hayvanlar daha canlı ve renkliler. Renkleri sınıflandıran bizleriz ve her dönem pazarlama stratejilerinde bu renkler farklı bir şekilde sınıflandırılmıştır.

Pembe İlk Başta Maskulen Bir Renkti

1940’larda Amerika’da kızların pastel pembe, erkeklerin ise pastel mavi renk ile sınıflandırılması “baby boomer” nesli ile ortaya çıktı. Böylece bu renkler, insanların algısına “pembe renk feminen ve masum, mavi renk erkek ve maskulen” tanımı ile kazınmaya başladı. Ama bundan önce 1928’lerde bazı markalar pembe rengi, kırmızıdan geldiği için ve daha güçlü bir renk olduğundan dolayı erkeklere uygun bulmuştu. Moda ürünlerinde renklerin pazarlanma süreci de bu şekilde ilerledi. Ek olarak Times’ın 1927 tarihli bir sayısında, Boston, Chicago ve New York’taki büyük ölçekli mağazaların erkekler için pembe önerdiği belirtildi.

mark-ryden-Saint+Barbie

1960 ve 1970 tarihleri arasında, kadın özgürlük hareketine kadar bu trend sürdü. Bu harekete katılanlar, genç kızları feminen veya klişe olarak “kız gibi” kıyafetlerle giydirmenin kızların başarı fırsatlarını sınırlayacağını düşündüler ve birçok ebeveyn nötr renkleri ve modaları tercih etmeye başladı. 

1980’lerde tıp alanındaki ve tekstildeki yenilikler yine bu trendi canlandırdı. Artık bebeklerin cinsiyeti önceden anlaşılabiliyordu ve bunu kullanan moda markaları, bebekler için yine cinsiyet belirleyici giysiler ve ürünler tasarlamaya başladı. Öte yandan yeni nesil deterjanlar, çamaşır makineleri ve tekstil boyaları renk çağı olan 80’lerde parlak renklerin uzun süre canlı olmasını sağladı. Pastel tonların yerini canlı pembeler ve maviler aldı. Bu dönemlerde başlayan bu trend, bebek cinsiyet partileri ve baby shower etkinlikleri ile günümüze kadar taşındı.

Pembenin dişi bir renk olduğu algısını yaratan bir başka unsur da Barbie markasıdır. 8 Nisan 2008 tarihinde MATTEL şirketinin tescillediği Barbie pembesi olan PMS 219 rengi, bu algıyı Barbie’nin kendisi kadar güçlendirdi.

Feminenlik ve dişiliğin sembolü olan Barbie ve onunla beraber gelen pembe rengi, çocukluk döneminden itibaren bizde bu algıyı yaratıyor. Bu güçlü markadan sonra gelen diğer markalar da bu algıdan devam etmek zorunda kalıyor. Örneğin, pembe giyen bir süper kahraman oyuncağı haberlere konu olabilir.

Ama renklere cinsiyet ve duygu yüklemenin modası artık geçiyor. Mattel bile ultra feminen oyuncaklar yerine cinsiyet-nötr oyuncaklar yapıyor. Reklam ve pazarlama kampanyalarında da eskisi gibi baskın bir pembe göremiyoruz. 

Dwt Mandalina / Mahyar Kalantari / Art Director

Yorum Bırakın